Thursday, November 12, 2015

AŞAĞIDAKİ ŞİİRLERİN KAFİYELERİNİ İNCELEYİNİZ



 HAN DUVARLARI
-Osmanzade Hamdi Bey'e-
    Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
    Bir dakika araba yerinde durakladı.
    Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,     
    Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...     
    Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,     
    Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.     
    İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!     
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,     
    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...     
    Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,     
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,     
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...     

    Ellerim takılırken rüzgârların saçına
    Asıldı arabamız bir dağın yamacına.     
    Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,     
    Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
    Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.     
    Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.     
    Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
    Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince     
    Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.     
    Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
    Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.     
    Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,     
    Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,     
    Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
    Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan     
    Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,     
    Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...     
    Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine     
    Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
 
    Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;     
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
    Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,     
    Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
    Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,     
    Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.     
    Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri     
    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya     
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.     
    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,     
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı     
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler     
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...     
    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,     
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;     
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,     
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...     
    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,     
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken     
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;     
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
    Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa     
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;     
    "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan     
      Baba ocağından yar kucağından     
      Bir çiçek dermeden sevgi bağından     
      Huduttan hududa atılmışım ben"     
    Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.     
    Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;     
    Araya gitti diye içlenme baharına,     
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri     
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,     
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...     
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,     
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,     
    İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden     
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,     
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;     
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...     
    Gönlümde can verirken köye varmak emeli     
    Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"     
    Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana     
    Biz menzile vararak atları çektik hana.     

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş     
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
    Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
    "Gönlümü çekse de yârin hayali     
      Aşmaya kudretim yetmez cibali     
      Yolcuyum bir kuru yaprak misali     
      Rüzgârın önüne katılmışım ben"     
    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde     
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
    Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
    Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
    "Garibim namıma Kerem diyorlar     
      Aslı'mı el almış haram diyorlar     
      Hastayım derdime verem diyorlar     
      Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"     
    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
    Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
    "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi:     
           "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...     
    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.     

    Aradan yıllar geçti işte o günden beri     
    Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,     
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
    Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..     

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL 

 ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,    
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,    
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,    
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.    
        
"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca    
Yol almış hayatın ufuklarınca,    
O hızla dağları Ferhat yarınca    
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."    
        
O zaman başından aşkındı derdi,    
Mermeri oyardı, taşı delerdi.    
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.    
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.    
        
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,    
Kerem'in sazına cevap veren bu,    
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...    
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.    
        
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,    
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,        
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,    
        
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,    
Tarihe karıştı eski sevdalar.    
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,    
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...    

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Tuesday, November 3, 2015

YUNUS EMRE- İLAHİLER



İLAHİ

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyü deyü
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyü deyü

Salınır tuba dalları
Kur'an okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyü deyü

Kimi yiyip kimi içer
Hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hülle biçer
Diker Allah deyü deyü

Altındandır direkleri
Gümüştendir yaprakları
Uzandıkça budakları
Biter Allah deyü deyü

Aydan arıdır yüzleri
Misk ü amberdir sözleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyü deyü

Hakk'a âşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyü deyü

Ne dilersen Hak'tan dile
Kılavuzla gir bu yola
Bülbül âşık olmuş güle
Öter Allah deyü deyü

Açıldı gökler kapısı
Rahmetle doludu hepisi
Sekiz cennetin kapısı
Açar Allah deyü deyü

Rıdvandürür kapı açan
İdrisdürür hülle biçen
Kevser şarabını içen
Kanar Allah deyü deyü

Miskin Yunus var dostuna
Koma bugünü yarına
Yarın Hakk'ın divanına
Varam Allah deyü deyü


İLAHİ


Mânâ evine daldık
Vücut seyrini kıldık
İki cihan seyrini
Cümle vücutta bulduk

Yedi yer yedi göğü
Dağları denizleri
Uçmağ ile tamuyu
Cümle vücutta bulduk

Gece ile gündüzü
Gökte yedi yıldızı
Levhte yazılı sözü
Cümle vücutta bulduk

Musa ağdığı Tûr'u
Yoksa Beyt_ül Mü'mur'u
İsrafil çalan sûru
Cümle vücutta bulduk

Tevrat ile İncil'i
Furkan ile Zebur'u
Bunlardaki beyanı
Cümle vücutta bulduk

Yunus'un sözleri hak
Cümlemiz dedik sadak
Nerd'istersen orda Hak
Cümle vücutta bulduk

İLAHİ


Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
Ol yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi

İLAHİ


Dolap niçin inilersin 
Derdim vardır inilerim 
Ben Mevla'ya âşık oldum 
Anın için inilerim

Benim adım dertli dolap 
Suyum akar yalap yalap 
Böyle emreylemiş Çalap 
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular 
Kolum kanadım yoldular 
Dolaba layık gördüler 
Derdim var inilerim

Ben bir dağın ağacıyım 
Ne tatlıyım ne acıyım 
Ben Mevla'ya duacıyım 
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim 
Bozuldu türlü düzenim 
Ben bir usanmaz ozanım 
Derdim var inilerim

Dülgerler her yanım yoldu 
Her azam yerine kondu 
Bu iniltim Haktan geldi 
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim 
Dönüp yükseğe dökerim 
Görün ben neler çekerim 
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez 
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz 
Derdim var inilerim

İLAHİ


Dervişlik dedikleri
Hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen
Hırkaya muhtaç değil

Hırkanın ne suçu var
Sen yoluna varmazsan
Vargıl yolunca yürü
Er yolu kalmaç değil

Dirsin Şeyh'in aşkına
Yalın ayak başı açık
Er var dirlik dirlikmiş
Yalın ayak aç değil

Durmuş marifet söyler
Erene Yunus Emrem
Yol eriyle yoldadır
Yolsuza yoldaş değil

İLAHİ


Işkun aldı benden beni bana seni gerek seni 
Ben yanarım düni   güni bana seni gerek seni
 
Ne varlığa sevinürem ne yokluğa yirinürem 
Işkun ile avınuram bana seni gerek seni 

Işkun âşıklar öldürür ışk denizine taldurur 
Tecellîyile  toldurur bana seni gerek seni 

Işkun şarâbından içem Mecnûn olup tağa düşem 
Sensin dün ü gün endîşem bana seni gerek seni 

Sûfilere sohbet gerek ahîlere ahret gerek 
Mecnunlara Leylî gerek bana seni gerek seni 

Eğer beni öldüreler külüm göğe savuralar 
Toprağum anda çağıra bana seni gerek seni 

Cennet cennet dedikleri  bir kaç köşkle birkaç huri 
İsteyene ver onları bana seni gerek seni 

Yûnus'durur benüm adum gün geldükçe artar odum 
İki cihanda maksûdum bana seni gerek seni


İLAHİ


Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi*

Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler
Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi

İLAHİ


Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asân vechile
Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun