TANZİMAT FERMANI
“Mülkü
elinde tutan her şeye kadirdir. Yenilik ve değişme her ne varsa yine mülkü
elinde tutan Allah sayesinde olacaktır”
Herkese malum olduğu üzere, Devlet-i Aliyyemizin
kuruluşundan beri, yüce Kur’an’ın hükümlerine ve şer’i kanunlara kemaliyle
uyulduğundan, ulu saltanatımızın kuvvet ve kudreti ve bütün halkının refah ve
gelişmişliği istenilen dereceye ulaşmışken, yüz elli sene vardır ki, art arda
gelen sıkıntılar ve çok çeşitli sebeplere dayalı olarak, ne Şer’i şerife ve ne
yararlı kanunlara bağlı kalınmadığı ve uygun hareket edilmediği için, evvelki
kuvvet ve gelişmişlik bilakis zayıflık ve fakirliğe dönüşmüştür. Halbuki şer’i
kanunlar altında idare olunmayan memleketlerin payidar (sağlam, sürekli)
olamayacağı açıktır. Tahta çıktığımız kutlu günden beri, hükümdarlığımızın
hayırlı eserleri ile ilgili fikirlerimiz, sadece memleket ve çevresinin imarı
ve halkın ve fakirlerin refahının artırılmasında yararlı işlerle sınırlı ve
Devlet-i Aliyyemizin memleketlerinin coğrafi mevkiine ve halkın kabiliyet ve
yeteneklerine göre lazım olan sebeplere girişildiğinde, beş on sene içinde
Allah’ın yardımı ile arzu edilen noktaya ulaşılacağı açıktır. Allah’ın yardım
ve inayetine güvenerek ve Cenab-ı Peygamberin ruhaniyetinin yardımını aracı
kılıp ve ona bağlanarak, bundan böyle Devlet-i Aliyye ve Osmanlı ülkesinin iyi
idaresinde bazı yeni kanunlar konulması gerekli ve önemli görülmüştür. İşbu
gerekli kanunların esas maddeleri, can emniyeti ve ırz ve namus ve malın
korunması ve vergi tayini ve askerlerin nasıl çağrılacağı ve askerliğin süresi
hükümlerinden ibarettir. Şöyle ki, dünyada candan ve ırz ve namustan daha
kıymetli bir şey olmadığından, bir adam onları tehlikede gördükçe, yaratılışında
ve fıtratının özelliklerinde hainliğe eğilimli olmasa bile, can ve namusunun
korunması için elbette bazı yollara teşebbüs edeceği açıktır. Bu hareketin
devlet ve memlekete zarar verdiği açık olduğu gibi, bilakis bu hareket
sahibinin, can ve namusundan emin olduğunda doğruluk ve sadakatten
ayrılmayacağı ve işi ve gücü hemen devlet ve milletine iyi hizmet etmek olacağı
dahi açık ve bellidir. Mal emniyeti hükmünün eksikliği halinde ise, herkes ne
devlet ve ne de milletine ısınmayıp, ne de mülkün imarına bakmayıp endişe ve
ıstıraptan kurtulamaz. Bir diğer halde, yani mallarının ve mülklerinin tam bir
emniyeti olduğunda, kendi işi ile geçim dairesini genişletmekle uğraşıp,
kendisinde günden güne devlet ve millet gayreti ve vatan sevgisi artıp, ona
göre güzel hareketle çalışacağı şüpheden azadedir. Ve vergi tayini maddesi de
bu aynı şekildedir. Çünkü, bir devlet memleketlerini korumak için elbette asker
ve görevliye, vesair gerekli masraflara ihtiyacı vardır. Bu ise parayla
yönetileceğine ve para dahi halkının vergisiyle oluşacağına göre, bir güzel yoluna
bakılmak önemli hale gelmiştir. Gerçi daha öncelerde gelir olarak görülmüş olan
tekel sıkıntısından elhamdülillah, Osmanlı memleketleri ahalisi bundan evvelce
kurtulmuş ise de, tahrib edici aletlerden olup, hiçbir zaman yararlı ürünleri
görülmeyen “iltizamlar zararlı usulü” bugün yürürlüktedir. Bu ise bir
memleketin siyasi sınırlarını ve mali işlerini bir adamın eline ve belki
kahredici yıkıcı pençe-sine teslim etmek anlamına geldiğinden, o dahi eğer
iyice bir adam değil ise hemen kendi çıkarına bakar, hareket ve tavırlarının
çoğu haksızlık ve zulümden ibaret olur. Bundan sonra memleket ahalisinden her
ferdin mülklerine ve gücüne göre bir uygun vergi tayin olunarak kimseden fazla
bir şey alınamaması ve Devlet-i Aliyyemizin deniz ve karada askeri masrafları
ve sairesi dahi olumlu kanunlar ile sınırlanmış ve belirlenmiş olup, ona göre
icra olunması gereklidir. Asker maddesi dahi, yazıldığı üzere önemli maddelerdendir.
Gerçi vatan muhafazası için asker vermek ahalinin görevlerinden ise de, şimdiye
kadar cari olduğu gibi, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmayarak, kiminden
tahammül derecesinden fazla ve kiminden noksan asker istenilmesi, hem
düzensizliği ve hem tarım ve ticaretin faydalı işlerinin bozulmasını doğuran sebeplerden
olduğu gibi, askerliğe gelenlerin ömürlerinin sonuna kadar kalmaları dahi,
usanma ve nesil yetiştirmenin üremenin kesilmesini gerektirmekte olmasıyla, her
memleketten lüzumu takdirinde talep olunacak askerler için bazı güzel usuller
ve dört veyahut beş sene müddeti içinde dahi bir değişme yolu oluşturulması ve
konulması halin gereğindendir.
Velhasıl, bu nizami kanunlar hasıl olmadıkça,
kuvvet elde edilmesi ve gelişmişlik ve asayiş ve rahatlık mümkün olmayıp,
hepsinin esası dahi açıklanmış maddelerden ibarettir. Bundan sonra suçluların
davaları şer’i kanunlar gereğince alenen incelenip hüküm verilmedikçe, hiç
kimse hakkında gizli ve açık idam ve zehirleme muamelesi caiz değildir ve hiç
kimse tarafından diğerinin ırz ve namusuna tasallut vuku bulamaz ve herkes mal
ve mülklerine tam bir serbestlikle malik ve tasarrufa ehildir, ona kimse
müdahale edemez. Firarda birinin açığa çıkmamış suçu ve kabahati olduğunda onun
mirasçıları, o suç ve kabahatten uzak olup suçlanamayacaklardır. Onun malı
müsadere edilemez, mirasçıları mirastan mahrum edilmezler. Yüce saltanatımız
halkından olan Müslüman ahali ve diğer milletlere, bu müsaedelere istisnasız
mazhar olmak üzere can ve ırz ve namus ve mal maddelerinden şer’i hüküm
gereğince bütün Osmanlı memleketleri ahalisine tarafımdan tam bir emniyet
verilmiştir. Diğer hususlara dahi oy birliği ile karar vermekle görevli olan
Meclis-i Ahkam-ı Adliye (kanun ve nizamname çıkarmak için oluşturulmuş meclis)
üyeleri dahi gerektiği kadar artırılarak ve vekiller (bakanlar) ve üst dereceli
devlet adamları dahi belli günlerde orada toplanarak ve tama-mı fikir ve
görüşlerini hiç çekinmeden serbestçe söyleyerek, işbu can ve mal emniyeti ve
vergi tayini konularına dair gerekli kanunları yapacaklardır. Askeri
düzenlemeler (tanzimat-ı askeriyye; tanzimat kelimesi sadece burada
geçmektedir.) konusu dahi Bab-ı Seraskeri (Genel Kurmay Başkanlığı) şurasında
görüşülüp, her bir kanun kararlaştırılmış oldukça hatt-ı hümayunumuz ile tasdik
ve teşvik olunmak için tarafımıza arz olunsun. İşbu şer’i kanunlar sadece, din
ve devlet ve mülk ve milleti ihya için konulacak olduğundan tarafımızdan,
hilafına hareket edilmeyeceğine söz verilip, Hırka-i Şerife odasında bütün ulema
ve vekiller hazır oldukları halde, yemin dahi olunarak ulema ve vekiller dahi
yemin ettirilip, ulema ve vezirlerden kim olursa olsun, şer’i kanunlara muhalif
hareket edenlerin kesinleşmiş kabahatlerine göre layık oldukları cezalandırmaya
hiç rütbeye ve hatır ve gönüle bakılmayarak icrası için, ceza kanun-namesi dahi
tanzim ettirilsin. Bütün memurların şimdiki halde, yeterli maaş alamayanlar var
ise, onlar dahi düzenleneceğinden, şer’en yasak olup mülkün bozulmasının büyük
sebeplerden olan rüşvet kötülüğünün bundan sonra ortadan kaldırılmasının dahi
bir güçlü kanun ile sağlanmasına bakılsın.
Ve bu açık durum eski usulü tamamen değiştirip
yenilemek demek olacağından, işbu irade-i şahanemiz Dersaadet (Başkent,
İstanbul) ve bütün Osmanlı memleketlerimiz ahalisine duyurulacağı gibi, dost
devletlere dahi bu usulün inşaallahu Taala sonsuza kadar var olacağına şahid
olmak üzere İstanbul’da bulunan bütün sefirliklere dahi resmen bildirilsin.
Hemen Rabbimiz Taala Hazretleri cümlemizi muvaffak
buyursun ve bu tesis edilen kanunların aksine hareket edenler, Allahu Taala
Hazretlerinin lanetine mazhar olsunlar ve ilelebed felah bulmasınlar, Amin. 3
Kasım 1839
No comments:
Post a Comment