Wednesday, February 7, 2018

[12. SINIF] II. YENİ

II. YENİ



İkinci Yeni Şiir Akımının Özellikleri
  • İkinci Yeni, 1950'den sonra Garip'e karşı doğmuş bir harekettir.
  • Garip şiiri, Varlık dergisinde Orhan Veli ve iki arkadaşının bir arada yayımladıkları şiirle hemen hemen aynı anda başlayıvermişti. İkinci Yeni şiirinde böyle bir iş birliği de eş zamanlılık da söz konusu değildir.1950'lerin başlarında "Yeditepe" ve "Pazar Postası" gibi dergilerde birbirinden habersizce şiir yayımlayan şairler arasında görülen ortaklık İkinci Yeniyi ortaya çıkarmıştır.
  • İkinci Yeni, Garipçilerin aksine ilk dönem şiirlerinde de birbirlerinden çok farklı olan ve bir manifesto çevresinde toplanmamış şairlerin tek tek arayış ve sezgileriyle orada burada dağınık uçlar vermiş, sonra sonra benzerlikleri dolayısıyla özellikleri belirtilmeye, kurallara bağlanmaya başlanmıştır.
  • İkinci Yeni'nin isim babası 1956'da Pazar Postası'nda yazdığı bir yazıyla eleştirmen Muzaffer İlhan Erdost olur.
  • İkinci Yeniciler I. ve Il. Dünya Savaşlarının ortaya çıkardığı bunalımdan dolayı ortaya çıkan dadaizmsürrealizm ve varoluşçuluk gibi akımlardan etkilenmişlerdir.
  • Garipçilerden olan Oktay Rifat da Perçemli Sokak kitabıyla İkinci Yeni hareketine uygun şiirler yazmıştır. Kemal Özer ve Ülkü Tamer gibi şairler de başlangıçta İkinci Yeni'den etkilenmiştir.
  • İkinci Yeniciler; Söz sanatlarına, alışılmamış bağdaştırmalara yer vermişlerdir.
  • Şiir işçiliğine önem vermiş, şiirin biçimine öncelik tanımışlardır.
  • Şiirde kullandıkları sözcükleri, sözcüklerin Türkçe olup olmamasına göre değil, çağrışım yüküne, geçmişine bakarak seçmişlerdir.
  • Şiirde hayal gücüne ağırlık vermişlerdir.
  • Dilin alışılmış kalıplarını yıkmaya çalışmışlardır.
  • Bireyin yalnızlığı ve bunalımını yansıtmışlardır.
  • Çağrışımlarla dolu estetik bir şiir dünyaları vardır. Şairlerin kendilerine has bir biçemleri (üslup) vardır.
  • Garip şiirindeki hikaye ögesini genel olarak dışlamışlardır.
  • Bilinçaltını yansıtmaya çalışmışlar, şiirde aklın, ahlaki kaygıların, her türlü sınırlamanın dışında bir anlayış sergilemişlerdir.
  • Uyaktan ölçüden uzak durmuş, serbest şiirler yazmışlardır.
  • Garip şiirindeki akılcılığın karşısına akıl dışı imgelere yer vermişlerdir.
  • Şiirle her şeyi söyleyebilmeyi, ifade edebilmeyi amaçlamışlardır.
  • Kendinden sonraki kuşakları imge anlayışı ve anlam bakımından etkilemiş bir harekettir.
  • Garip ve toplumcu gerçekçilerin şiirleri gibi kolayca anlaşılabilen bir şiir yazmışlardır.
  • Sözcükleri ilk anlamlarının dışında yan ve mecaz anlamlarıyla kullanmışlardır.
  • Hiç duyulmamış, yeni sözcükler oluşturmuşlardır. (Örneğin "üvercinka", "mısırkalyoniğne" vb.) Günlük konuşma dilinin yapısında bilinçli bozmalar yapmışlar, söz dizimini zorlamışlardır.
  • Garip şiiri gibi halk şiirinden ve folklorik ögelerden yararlanmayı özgünlüğü zedeleyeceği için doğru bulmamışlardır.
  • Şiir yazarken bir "konu"yu anlatmayı amaçlamazlar, şiir yazıldıktan sonra anlamların açığa çıkacağını savunmuşlardır.


1940-1950 arasında şiir dünyamızı yaygın bir moda halinde hükmü altına alan Garip şiiri, 1950'den sonraki örneklerinde yavaş yavaş kendini tekrarlamaya ve yozlaşmaya başlar. Bu şiire karşı 1950'de Hisar şairleri, 1954'te Attilâ İlhan tarafından yöneltilen eleştiriler ve daha çok da İlhan'ın imaja yeniden dönen şiirleri sonucunda Türk şiirinde yeni bir hareket doğar.
1954'te başlayarak 1960'lı yılların ortalarına kadar devam eden, daha doğrusu on yıllık bir süreci kapsayan bu hareket, Garip şiirinden sonra gelen ikinci önemli yenilik gibi düşünüldüğü için esasında yanlış bir şekilde II. Yeni Şiiri olarak adlandırılmış, bu ad sonradan yaygın bir şekilde kullanılır olmuştur.
Bu harekette şiir hem kendi içinde önemli bir değişmeye uğrar hem de alanını genişletir ve dışa açılır. II. Dünya Savaşının sona ermesinden sonra Türkiye'nin batıya, özellikle de Amerika'ya yaklaşması ve 1950'den sonra gerçek anlamda çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti iktidarını deviren askerî hareket sonucunda kabul edilen 1960 anayasasının getirdiği geniş özgürlük ortamı II. Yeni Şiirinin genişleme ve dünyaya açılmasında önemli rol oynayan siyasî ve toplumsal etkenler arasındadır.
Yeni tarzdaki şiir, 1954'ten itibaren Yedi Tepe, Pazar Postası, Salkım, Kimsecik ve Köprü gibi dergilerde, 1960'tan sonra da Yeni Dergi ve Papirüs'te kendini göstermiştir. Bu dergilerde herhangi bir bildiri veya ortak hareketle kendilerini takdim etmeksizin Cemal Süreya, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan ve Ülkü Tamer'in benzer doğrultuda şiirleri yayımlanır. 1956'da yayımladığı Perçemli Sokak kitabıyla harekete katılan Oktay Rifat, kitabına II. Yeni Şiirinin teorik temellerini ortaya koymayı amaçlayan bir ön söz koyar.
Diğer şairler de şiirlerini daha sonraki yıllarda kitaplaştırırlar. Böylece 1957'de Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil, 1958'de Cemal Süreya'nın Üvercinka ve İlhan Berk'in Galile Denizi, 1959'da da Turgut Uyar'ın Dünyanın En Güzel Arabistanı, Sezai Karakoç'un Körfez, Ece Ayhan'ın Kınar Hanım'ın Denizleri ve Ülkü Tamer'in Soğuk Otların Altında adlı kitapları ard arda şiir okurunun karşısına çıkmış olur.
Garip şiirine bir tepki olarak doğan, 1960'lı yılların ortalarına kadar güçlü bir şekilde devam eden, hatta bazı çizgileri günümüz şairlerinde de yaşayan II. Yeni Şiiri, Garip şiirinden daha çok tartışılmış, lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir.
Esasen serbest çağrışıma dayanan ve bir bakıma Tanzimat'la başlayan romantik çizgiyi değişik bir biçimde yeniden canlandıran bu harekette şiir, bir anlam sanatı olmaktan çıkar ve bir görüntü sanatı haline gelerek imajist bir karakter kazanır.
Kelime ve kelimenin diğer kelimelerle ilişkisinden doğan karmaşık çağrışımlar alışılmadık görüntüler yaratır. Şairlerin kelimelerle çok oynaması, cümle yapısındaki bozmalar, mantık dışı söyleyişler ve soyutlamalar bazan aşırıya giderek ortaya "anlamsız şiir" denebilecek örnekler çıkar.
Bununla beraber II. Yeninin önde gelen şairleri kapalılığı daima önemsemekle birlikte, anlamsız şiire hiçbir zaman prim vermemişler ve bu şiirin aslında değişen toplumsal ve kültürel şartların ortaya çıkardığı karmaşık insanı, onun karmaşık ruh halini ve başta kadın ve cinsellik olmak üzere çeşitli sorunlarını anlatabilmek için böyle bir anlatıma yöneldiğini haklı olarak belirtmişlerdir.
Gerçekten de II. Yeni Şiiri, Garip Şiiri'nden daha ileri bir yeniliği gerçekleştirerek dilin anlatım imkânlarını olabildiğince genişletmiş, şiir cümlesinde büyük yenilikler yapmış ve sıradan gerçekliğin, görünen gerçekliğin ifadesi olmanın ötesine geçerek şiiri yeniden sanat kutbuna döndürmüştür.
Bu şiirin var oluşunda Gerçeküstücülüğün, Freud'un bilinçaltıyla ilgili görüşlerinin ve Marksizmin Garip Şiiri'ne kıyasla daha güçlü etkileri bulunduğunu belirtelim.
II. Yeninin önde gelen şairlerinden Cemal Süreya (1931-1989), zarif ve parıltılı şiirinin yanı sıra yazıları ve değerlendirmeleriyle de bu şiirin niteliğini en iyi ortaya koyan isimdir.
Şiire daha önce başlamış olmakla birlikte bir öncü olarak bu hareketi başlatan İlhan Berk (d. 1918) anlamsız şiire yaklaşan şiirleriyle bir farklılık gösterir.
Edip Cansever'in (1928-1986) ve Ece Ayhan'ın (1931-2002) şiirleri de kapalılıkta İlhan Berk'in şiirine yakındır. Son şiirlerinde Behçet Necatigil gibi Divan şiiri geleneklerinden de yararlanan Turgut Uyar (1927-1985) ise bu dönem şiirlerinde daha çok toplum ve törelerle çatışarak yenilgiye uğrayan insanın acılarını nisbeten açık bir dille anlatır.
Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken Cemal Süreya ile birlikte şiire başlayan Sezai Karakoç (d. 1933) da II. Yeninin güçlü ve etkili şairleri arasındadır. Dünya görüşü bakımından diğer şairlerden farklı olan Karakoç, İslâmî düşünceyi gerçeküstücülükle kaynaştıran, çarpıcı benzetme ve imajlarla yüklü kapalı bir şiir oluşturmuş ve din duygusunu taze bir ilhamla yeniden dirilterek birçok genç şairi etkilemiştir. Bu etki, şiirimizde Cahit ZarifoğluErdem Beyazıt ve Alaattin Özdenören gibi şairlerin elinde 1960'lı ve 1970'li yıllarda İslâmcı şiir denilebilecek bir şiir çizgisine yol açmıştır.
1950'li yılların sonlarında Hilmi Yavuz (d. 1936) ve Özdemir İnce (d. 1936), 1960'lı yıllarda da Ataol Behramoğlu (d. 1942), İsmet Özel (d. 1944), Süreyya Berfe (d. 1943) ve Refik Durbaş(d. 1944) gibi şairler genel olarak II. Yeninin etkisinde veya izinde kendilerine özgü bir şiiri geliştirirler. Bu isimler 1980'li ve 1990'lı yılların da önde gelen şairleri arasındadır. 
Şiirlerini esasen 1965'ten sonra yayımlayan Can Yücel (1926-1999) ve Osman Türkay (1927-2001) da devrin II. Yeni dışında ün kazanmış şairleri arasındadır. Bu iki şairden Can Yücel, siyasî şiirleri ve zaman zaman küfre kaçan ironik üslûbuyla, Osman Türkay ise Kıbrıs üzerine yazdığı şiirlerle dikkati çeker.




II. YENİ  -  TEMSİLCİLER

Ece Ayhan (1931-2002)

1931 yılında Muğla Datça’da doğan sanatçı, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiş ve bir süre çeşitli ilçelerde kaymakamlık yapmıştır. Memurluktan ayrılan Ece Ayhan hastalığı nedeniyle uzun süre yurt dışında tedavi görmüştür, beyninden birkaç kez ameliyat olmuştur. İlk şiiri 1954’te “Türk Dili dergisi”nde yayınlanan şair birçok dergide şiirler kaleme almıştır. Sekiz ay kaldığı belediyenin huzurevinde rahatsızlanmış ve kaldırıldığı hastanede 13 Temmuz 2002 tarihinde 71 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • İkinci Yeni’nin en önemli şairlerinden olan sanatçı, İkinci Yeni ismi yerine, benimsediği bu anlayışa “Sivil Şiir” adını koymuştur.
  • Şairin şiirlerinde kendine özgü bir dili, biçim ve anlam kaygısından uzak bir üslubu vardır. Kullandığı dil Ece Ayhan’ın sanatının mihver noktasıdır. Dili garip kullanmış, cümleleri ters düz etme gibi oyunlara başvurmuş ve bu yönüyle “görüntücü imge ustası” olarak anılmıştır.
  • Aklın sınırlarını zorlayan, sürrealizme kayan bir üslup benimsemiş olan Ece Ayhan, dünyaya karanlık bir bakış açısı ile bakmış, ölüm ve arzunun birlikteliği ile örülmüş bir lirizm kullanmıştır.
  • “Kimsesizlerin, sokaklarda yaşayanların, açların ve parklarda barınanların, dışlanmışların, orta ikiden ayrılanların, kabadayıların, berduşların, kısacası tarih dışına düşürülen lümpenlerin yanında rahat ediyorum ben.” diyen şair marjinal, ters, aykırı bir şairdir.
  • Şiir dışındaki düzyazı eserlerinde, edebiyat, sanat, tarih, politika, ekonomi hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Bu yazılarındaki düşünceleri ile İkinci Yeni’nin en çok tartışılan sanatçılarından olmuştur.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Şiirin anlaşılsın veya anlaşılmasın bir hayal sanatı olduğunu söyler.
  • Kendine özgü sözcük ve cümleler kullanmıştır. Dilin olanaklarını zorlamış, çok farklı imge dünyası oluşturmuştur. Söz diziminde farklılıklara gitmiştir. Kitap adları bile okuyucuya yadırgatıcı gelmiştir.
  • İkinci Yeni’nin biçim ve içerik yönünden en özgün şairlerindendir.
  • Aklın sınırlarını zorlayan, sürrealizmi çağrıştıran bir kurgu, karanlık bir bakış açısı vardır şiirlerinde.
  • İkinci Yeni şiiri yerine “Sivil Şiir”i önerdi ve kullandı. Sivil şiir, sıkı şiir, etik ve marjinallik (sıra dışı) gibi kavramlar üzerinde durmuştur.
  • Ameliyat geçirdiği İsviçre’deki anı ve günlüklerini “Defterler” adıyla yayımlamıştır.
Eserleri:
  • Şiir: Kınar Hanım’ın Denizleri, Bakışsız Bir Kedi Kara, Ortodoksluklar, Devlet ve Tabiat, Yort Savul (Toplu Şiirler), Zambaklı Padişah, Çok Eski Adıyladır, Sivil Şiirler, Son Şiirler
MOR KÜLHANİ
1.Şiirimiz karadır abiler
Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
2.Şiirimiz her işi yapar abiler
Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir
Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler
3.Şiirimiz gül kurutur abiler
Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir
Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler
***


İlhan Berk (1918-2008)

1918’de Manisa’da doğan sanatçı, ilk ve orta okulu doğduğu kentte tamamlamıştır. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirmiş ve çeşitli illerde Fransızca öğretmenliği yapmıştır. Ankara’da Ziraat Bankası Yayın Bürosu’nda çevirmen olarak çalışmıştır. Emekliliği 1969 yılındadır. İlk şiiri Manisa Halkevi Dergisi’nde yayımlanan şair, emekliliğinden sonra şiir ve yazı yazmaya yönelmiştir. 28 Ağustos 2008 yılında 90 yaşındayken Bodrum’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • İlk defa 1935 yılında kitaplaştırdığı ilk şiirlerinde hece veznini ve kafiyeyi kullanmış, yıllar geçtikçe serbest şiire yönelerek nesre yaklaşan, çağrışımların bol olduğu, anlamsız, kapalı bir şiir anlayışı oluşturmuştur.
  • “Bunları düzyazıda bol bol bulabiliriz. Bir şiirde bizi alıp götüren yapının büyük uyumudur.” diyerek düşünce ve konunun sadece düzyazıda bulunabileceğini söylemiş ve şiirde konuyu önemsememiştir. Bir ara şiirde tamamıyla konuyu yok etme girişimlerinde bulunmuştur.
  • Şiirlerinde maddecilik ve erotizm vazgeçilmez iki öğedir.
  • Şiiri düzyazıya yakınlaştıran örneklerin yanında, Doğu şiirinin klasik kalıplarını da denemiş, beyit ve türkü biçimlerinden de yararlanmıştır. Gazel İlhan Berk’e göre “modern” bir türdür.
  • Ankara’da apartmanların zilini çalıp karşısına güzel bir bayan çıktığında “Ünlü şair İlhan Berk burada mı oturuyor?” diye sorarak kendisinin reklamının yaptığı söylenmektedir.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Şiiri değişik evrelerden geçmiştir. Çeşitli ödüller almıştır.
  • Onun şiirlerinde İkinci Yeni’nin anlayışına rağmen folklora ait unsurlar vardır.
  • Şiirlerinde geçmiş, mitoloji, zengin çağrışım vardır. Her şeyi kendine göre yorumlar.
  • Sanatında, dilinde, anlayışında hep değişim içindedir.
  • “Şiir anlam için yazılmaz” görüşünü ısrarla savunmuştur. Soyut şiiri uç noktalara taşımıştır.
  • Gündelik yaşayış sahnelerinin tasvirinden, zamanla nesre yaklaşan bir üslubu vardır.
  • Zengin çağrışımlara, anlamsız ifadelere, yoğun telmihlere yer verir.
Eserleri:
  • Şiir: Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı Köroğlu, Galile Denizi, Çivi Yazısı, Otağ, Mısırkalyoniğne, Âşıkane, Taşbaskısı, Şenlikname, Atlas, Kül, İstanbul Kitabı, Kitaplar Kitabı, Deniz Eskisi (Şiirin Gizli Tarihi’ni de içerir.), Delta ve Çocuk, Galata, Güzel Irmak, Pera, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum, Avluya Düşen Gölge, Şeyler Kitabı Ev, Çok Yaşasın Sayılar…
  • Anlatı: Uzun Bir Adam
  • Çeviri: A. Rimbaud, Seçme Şiirler, Dünya Edebiyatında Aşk Şiirleri, Dünya Şiiri
  • Antoloji: Başlangıcından Bugüne Beyit Mısra Antolojisi, Aşk Elçisi
  • Diğer: Şifalı Otlar Kitabı, El Yazılarına Vuruyor Güneş, E. Pound: Seçme Kantolar, Şairin Toprağı
NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları (İlhan BERK)


Cemal Süreya (1931-1990)

1931 yılında Erzincan’da doğmuştur. Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü bitiren sanatçı, branşıyla alakalı olarak devlet kademelerinde çok çeşitli işlerde çalışmış, 1982’de maliye müfettişliğinden emekli olmuştur. Çok çeşitli dergiler çıkartan, yayınevlerinde danışmanlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik de yapan Cemal Süreya’nın İlk şiiri 8 Ocak 1958’de Mülkiye dergisinde çıkmıştır. Birçok dergi ve gazetede yazıları yayınlanan sanatçı, 9 Ocak 1990’da İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • İkinci Yeni’nin en tanınmış şairlerinden olan Cemal Süreya, ayrıca bu anlayışın da en önemli kuramcılarından sayılır.
  • İkinci Yeni anlayışına katılmasına rağmen geleneğe karşı olmamış, şiirlerinde geleneğin değerlerinden geniş ölçüde yararlanmıştır.
  • “Şiir anayasaya aykırıdır.” diyerek ironik bir bakış açısıyla şiirin hiçbir mantık ve düzene uymayacağını söylemiştir.
  • Kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmiş; çarpıcı, yoğun imgelerle, bilgi birikimini sentezleyerek başarılı eserler vermiştir.
  • Çevresini toplumsal gerçekliğe açık bir görüşle ve ironik bir üslupla anlatmıştır. Orhan Veli geleneğinden etkilenerek yararlandığı nükteli söyleyiş, son şiirlerinde etkisini kaybetmeye başlamıştır.
  • Sözüne son derece sadık olan sanatçı, “Süreyya” olan soyadını, Eskişehir Vergi Dairesi’nde çalışan Üvercinka adını verdiği uzun boylu, beyaz tenli, güvercin şahnişli sevgilisiyle girdiği iddia sonucu Y harfini kaybederek “Süreya” ya çevirmiştir.
  • Toplumculara göre kapalı yazdığı düşünülen şair, İkinci Yeni sanatçılarıyla kıyaslandığında oldukça açık bir söyleyişi benimsemiştir. Modern ressamlar gibi soyutu somutlaştırma eğilimine gitmiştir.
  • Cemal Süreya şiirlerinde hareket halindeki her şeyi anlatmış, yaşayan insanın her yönüne değinmiştir.
  • İlk şiirlerinde biçime önem verdiğini, sonraları ise insanî bir öze yöneldiğini söyleyen şair, eserlerinde aşk ve cinselliği de kendine özgü bir anlatımla dışavurmuştur. Bütün sevgililerine “Annem çok küçükken öldü / Beni öp sonra doğur beni” diye seslenir.
  • Üslup yönünden de diğer şairlerden ayrılan Cemal Süreya, kullandığı halk dili ve biçime verdiği önemle ön plana çıkmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Asıl adı Cemalettin Seber’dir.
  • İlk şiiri Şarkısı Beyaz 1953’te yayımlandı. Papirüs dergisini çıkardı.
  • Lirizm ve erotizm onun şiirinin özelliğidir.
  • Geleneğin, şiiri sınırlayacağı düşüncesindedir. Buna rağmen geleneği şiirde en iyi kullanan şairlerdendir. Folklorun, halk deyimlerinin şiirin kanat çırpmasını önlediğini savunur.
  • Dil, hayal ve resim ayırıcı rol oynar. Modern şiirimizin ressamıdır adeta. Mizah ve ironiye sıkça yer verir.
  • Toplumsal değerlere uzak düşmemiştir. Şiirin “anayasaya aykırı” olduğunu söyler.
  • Pazar Postası’nda Osman Mazlum imzasıyla yazılar, eleştiriler yazmıştır.
  • Özgün bir imge dünyası vardır: Kırmızı bir kuştur soluğum…/ Zurnanın ucunda yepyeni bir Çingene…/ Sen çıkardın utancını duvara astın…/ Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu…
Eserleri:
  • Şiir: Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Sevda Sözleri, Sıcak Nal, Güz Bitiği
  • Düzyazı: Aydınlık Yazıları / Paçal, Oluşum’da Cemal Süreya, Papirüs’ten Başyazılar, Güvercin Curnatası
  • Deneme: Şapkam Dolu Çiçekle, Günübirlik, 99 Yüz, 999. Gün / Üstü Kalsın, Folklor Şiire Düşman, Uzat Saçlarını Frigya
  • Mektup: On üç Günün Mektupları
  • Antoloji ve çevirileri: Mülkiyeli Şairler, 100 Aşk Şiiri
Beni Öp Sonra Doğur Beni
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
gözü bağlı bir leylâk kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgârın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
-uykusuzluğun sütlü inciri-
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.      ( Cemal Süreya)

Turgut Uyar (1927-1985)

4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğan sanatçı, babasının mesleği nedeniyle ilk öğrenimini çeşitli kentlerde tamamlamıştır. 1946’da Bursa Işıklar Lisesi’ni, 1947’de Askeri Memurlar Okulu’nu bitirmiştir. Bir süre orduda subay olarak görev yaparak 1958’de ordudan ayrılmıştır. Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara Bürosu ile Sanayi Bakanlığı’nda çalışmış, 1968’de emekliye ayrılmıştır. İlk şiiri 1947’de Yedigün dergisinde çıkan sanatçı yaşamını serbest yazar olarak sürdürmüş ve 1969’da öykü yazarı Tomris Uyar ile evlenmiştir. 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • Arz-ı Hal şiir kitabından başlayarak halk deyişleri ile yüklü, ölçülü ve uyaklı yazdığı ilk şiirlerinde kişisel yaşantısını ön planda tutmuş; aşk, ölüm, ayrılık temalarını işlemiştir.
  • İlk şiirlerinden sonra kaleme aldığı eserlerinde toplum ve törelerle çatışan bireylerin yenilgisini, kurtuluş çabalarını araştırmış ve şiirde konudan, hikâyeden uzaklaşarak II. Yeni’nin önde gelen savunucularından olmuştur.
  • Simgeci söyleyişi, yoğun hayal gücü, şaşırtıcı tamlamalar kullanması onun İkinci Yeni’nin başarılı şairleri arasında olmasını sağlamıştır.
  • Sanat yapıtlarından fayda ummanın anlamsızlığını savunan şair, insanlar gibi şiirin de bir “çıkmaz” içerisinde olduğunu dile getirmiştir.
  • Şiir ve düzyazı ayrımını ortadan kaldıran, uzun şiirler yazan şair lirik şiirin sınırlarını zorlamıştır.
  • Güzel bir dizeyi yanlışlıkla yazdığı zaman “Ay, kalemimden kaçmış!” demektedir.
  • Eserlerinde Halk şiiri ve Divan şiiri biçimlerinden de yararlanan, şiirini geliştirmeyi amaçlayan sanatçı “Divan” adlı kitabında gazel tarzını yeni şiire uygulamaya çalışmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • İlk şiiri 1947’de çıktı. Şiirlerinde değişik aşamalar vardır. Önceleri hayatı anlatır, sonra insanın iç gerçeğini anlatmıştır. Şiirlerinde toplum ve gelenekle çatışan kişi yer alır.
  • Dizeleri uzundur. Şiirle düz yazı arasındaki ayrımı kaldırmıştır. İkinci Yeni’nin öncü isimlerindendir.
  • Sonraki dönemlerinde kapalı şiirler de yazan sanatçıda daima yücelik duygusu vardır. Şiirlerinde çeşitli biçimler denemiştir. “Arz-ı Hal”deki şiirlerinde geleneksel şiir unsurlarından yararlanmıştır. İmge, çağrışım, soyutluk ve kapalı anlatım şiirlerinin özelliğidir.
Eserleri:
  • Şiir: Arz-ı Hal, Türkiye’m, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplandılar, Kayayı Delen İncir, Dün Yok mu, Büyük Saat
  • İnceleme: Bir Şiirden
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları  da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım (Turgut UYAR)

Sezai Karakoç (1933-…)

1933’te Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğmuş olan sanatçı, parasız yatılı olarak Gaziantep Lisesi’nde okumuş ve 1955 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nden mezun olmuştur. 1956-1965 yılları arasında Maliye müfettiş yardımcılığı ve gelirler kontrolörlüğü görevlerinde çalışmış ve temmuz 1965’te memurluktan ayrılarak gazetecilik ve yayıncılık işlerine yönelmiştir. Diriliş dergisini yayımlayan sanatçı, 1971’den sonra kısa bir süre için Gelirler Genel Müdürlüğü’nde çalışmış, tekrar devlet memurluğu görevinden ayrılarak gazetecilik ve yayıncılığa devam etmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • İkinci Yeni şairleri arasında kendine özgü imgelerle, mistik ve İslamî içeriğe yer veren şiirleri ile dikkat çekmiştir.
  • Din ve inanç yoluyla fizik ötesi kaygıları yenmiş mistik bir şair olan Karakoç; anlatımdaki kapalılık, karanlık imaj evreninden dolayı İkinci Yeni sayılmaktadır.
  • Şiirlerinin en önemli noktasını özü olarak gören şair, şiirlerinde ölüm ve kadın konusuna çokça yer vermiştir. Bir ülke düşler. O ülkede gül kurtarıcı bir imgedir.
  • Şiirlerinde kutsal kitaplardaki kıssaları çağdaş bir anlatımla okuyucusuna sunması, modern Fransız şiirinden ve dinsel kaynaklardan yararlanması onun büyük bir bilgi birikiminin olduğunu göstermektedir.
  • İlk şiirlerinde heceyi kullanan, daha sonraları serbest şiire yönelen şair 1952 yılında kaleme aldığı, edebiyatımızın unutulmaz aşk şiiri “Mona Rosa” ile geniş kitleler tarafından tanınmıştır. Bu şiir 50 yıl boyunca kitap haline gelmemesine rağmen, fotokopiyle çoğaltılarak yüz binlerce insan tarafından okunarak bir rekora imza atmıştır.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • İkinci Yeni akımında kendine ayrı bir yer edinmiştir. “Diriliş” dergisini çıkarmıştır.
  • Şiirlerinde İslami düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle kaynaştırmıştır. Mistisizmden, evliya-enbiya kıssalarından yararlanmıştır.
  • Çarpıcı benzetme ve imgelerle, denenmemiş sentezlere ulaşmıştır. Yeni, kapalı ve karanlık bir imge evreni vardır. Cemal Süreya onun şiirleri için “kırık bir Verlaine” demiştir.
  • 2007’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne layık görüldü.
Eserleri:
  • Şiir: Hızır’la Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Körfez, Şahdamar, Sesler, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Çeşmeler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alın Yazısı Saati, Monna Rosa, Karayılan, Gün Doğmadan (Şiirlerin Toplu Basımı)
  • Çeviri Şiir: Batı Şiirlerinden, İslâm’ın Şiir Anıtlarından
  • Deneme: Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir, Dişimizin Zarı, Eğik Ehramlar
  • Düşünce: Ruhun Dirilişi, Kıyamet Aşısı, Çağ ve İlham I-II-III-IV, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Neslinin Amentüsü, Yitik Cennet, Makamda, İslâm’ın Dirilişi, Gündönümü, Diriliş Muştusu, İslâm, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Düşünceler I-II, Dirilişin Çevresinde, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I-II-III, Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I-II, Unutuş ve Hatırlayış, Varolma Savaşı, Çağdaş Batı Düşüncesinden, Çıkış Yolu I-II-III
  • İnceleme: Yunus Emre, Mehmet Akif, Mevlâna Piyes: Piyesler, Armağan Hikâye: Meydan Ortaya Çıktığında, Portreler
  • Günlük yazılar: Farklar, Sütun, Sur, Gün Saati, Gür
  • Röportaj: Tarihin Yol Ağzında
MONA ROZA
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar  (Sezai Karakoç)
***

Edip Cansever (1928-1986)

İstanbul’da doğmuş. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlamıştır. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraşmıştır. İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlanmıştır. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirerek, tedavi için getirildiği İstanbul’da 1986’da yaşamını yitirmiştir.
Edebi Kişiliği:
  • İkinci Yeni içinde en çok ve en uzun süre şiir yazan sanatçıdır. Çok değişik şiirler kaleme alıp, her şeyi denemesine rağmen bütün şiirlerinde ortak bir başarı yakalayamamış, bu nedenle “çok arayıp az bulan şair” olarak nitelendirilmiştir.
  • İlk gençlik şiirlerini 1947 yılında İkindi Üstü adlı kitabında toplayan şair; bu şiirlerinde varlıklı, her şeye yaşama sevinci ile bakan bir gencin avareliklerini, duygularını anlatmıştır.
  • 1954 yılında yayınladığı ikinci kitabı Dirlik Düzenlik’te ise kendine özgü bir şiir dili oluşturmuş; toplum eleştirisi için mizahı kullanan, düşünceyi dili içinde eritmiş bir üslupla okuyucusuna seslenmiştir.
  • 1955 yılından itibaren kapalı, tamamıyla soyut bir şiir anlayışına yönelmiş; 1963 yılından itibaren ise toplumcu, maddeci ve açık bir şiir ortaya koymuştur. “Şiiri akılla okumak” gerektiğini belirten şair uzun yıllar anlamsız şiirin karşısında olmuştur.
  • Her döneminde değişik bir üslup arayışına giren şair “Dize işlevini yitirdi.” diyerek çeşitli tartışmalara sebep olmuştur.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • İlk şiiri 1944’te çıktı. Nokta adlı bir dergi de çıkarmıştır. İlk şiirlerinde şehir hayatının avareliklerini anlattı, 1954’ten sonra soyut şiire yöneldi. Şiirlerinde dize alışkanlığını kırar; öyküye, tasvire, diyaloglara yer verir. Tiyatrodan çok iyi yararlanmıştır. (Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup)
  • Divan şiirinden de etkilenen şair, resmin anlatma olanaklarından yararlanır. Siyasi olaylardan, yönelimlerden uzak kalmıştır. Yaşadığı döneme, çağa yabancılaşan insanın bunalımlarını işlemiştir.
  • Şiirlerinde insanın iç dünyasını ele almış, oldukça uzun şiirler yazmıştır.
  • Varoluşçuluk akımının etkisinde kalan sanatçı; kişinin dünya karşısındaki yerini araştıran, düşünce yönü ağır basan şiirler yazmıştır.
Eserleri:
  • Şiir: İkindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Petrol, Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Bezik Oynayan Kadınlar, Oteller Kenti
  • Düzyazı: Gül Dönüyor Avucumda, Şiiri Şiirle Ölçmek
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce. (Edip CANSEVER)

Ülkü Tamer (1937-…)

20 Şubat 1937’de Gaziantep’de doğan sanatçı, Robert Kolej’den 1958 yılında mezun oldu. Yayıncılık, oyunculuk ve çevirmenlik yaptı ve 1950’li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biri oldu. İkinci Yeni’ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olduğu halde, kendine özgü imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişiyle dikkati çekti. Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970’lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne çıktı.
Edebi Kişiliği:
  • İlk şiiri 1954 yılında Kaynak dergisinde yayımlanan “Dünyanın Bir Köşesinden Lucia” adlı eseridir.
  • Şiirleri 1954’den itibaren Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirus, Sanat Olayı gibi dergilerde yayımlayan sanatçı, 1967’de Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazandı.
  • Ahmet Kaya’nın seslendirdiği “Üşür Ölüm Bile” ve “Gül Dikeni” şarkılarının sözleri Ülkü Tamer’e ait şiirlerden oluşmaktadır. Zülfü Livaneli’nin seslendirdiği “Memik Oğlan”, “Güneş Topla Benim İçin” ve Grup Yorum’un “Düşenlere” isimli eserlerinin de söz yazarıdır.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • İlk şiirini 1954’te yayımladı.
  • Şiirlerinde bir çocukluk duyarlılığı vardır.
  • Son şiirlerinde halk şiirlerinin etkisi vardır.
Eserleri:
  • Şiir: Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, Sıra Göller, Seçme Şiirler, Yanardağın Üstündeki Kuş
  • Öykü: Alleben Öyküleri
  • Anı: Yaşamak Hatırlamaktır
GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİN
Seher Yeli Çık Dağlara
Güneş Topla Benim İçin
Haber İlet Dört Diyara Canım
Güneş Topla Benim İçin
Umutların Arasından
Kirpiklerin Karasından
Döşte Bıçak Yarasından Canım
Güneş Topla Benim İçin
Seher Yeli Yar Gözünden
Havadaki Kuş İzinden
Geceleri Gökyüzünden Canım
Güneş Topla Benim İçin   (Ülkü Tamer)

Tevfik Akdağ (1932-1993)

29 Şubat 1932’de İzmir’de doğan sanatçı, ortaöğrenimini de burada tamamladı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Bankacılık, müfettişlik ve yöneticilik yaptı. Sanatçı, 28 Eylül 1993’te İstanbul’da vefat etti.
Edebi Kişiliği:
  • İkinci Yeni’nin önde gelen şairleri arasında sayılmıştır.
  • İkinci Yeni’nin saklı sularından diye nitelendirilmiştir.
  • İkinci Yeni’ye bağlı, söyleyiş güzellikleri ve kıvraklıkları taşıyan şairliğini “Lâcivert Kanatlı Bir Kuştur Gece” kitabından sonra Papirüs, Türk Dili ve başka dergilerde sürdürmüştür.
  • Tevfik Akdağ, şiirlerini üç kitapta topladı:
  • Çıplak ve Sevinçle‘deki şiirlerinde özellikle belirginleşen siyasal-toplumsal tavırla Akdağ, İkinci Yeni anlayışı ile toplumcu-gerçekçi anlayış arasında bir köprü gibidir. Eski İnsan Sözleri‘nde ise insanı, ahlaksal çöküşü güncel ve genel bir düzlemde, kimi zaman ince bir yergiyle, kimi zaman ağır bir alayla yargılar.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • İlk şiirleri 1952 yılında Mülkiye ve Türk Dili dergilerinde yayınlandı.
  • Sonraki yıllarda yazı ve şiirleri; Ataç, Mülkiye, Papirüs, Pazar Postası, Türk Dili, Varlık, Yeditepe, Yelken gibi dergilerinde yayımladı.
  • İkinci Yeni’ye bağlı, söyleyiş güzellikleri ve kıvraklıkları taşıyan şiirler yazdı.
Eserleri:
  • Şiir: Lacivert Kanatlı Bir Kuştur Gece, Çıplak ve Sevinçle, Eski İnsan Sözleri, Kıpırda Ey Karanlık


No comments: